EDEP BİR TAC İMİŞ NURU HÛDA' DAN
GİY O TACI EMİN OL HER BELADAN
AHLAK İLEDİR KEMALİ ADEM
AHLAK İLEDİR NİZAMI ALEM
EDEP – EDEB i. (Ar. edeb)
1. insanın hatâya düşüp utanılacak şeyler yapmasını önleyen, yerinde ve ölçülü davranmasını sağlayan meleke, söz ve davranışlardaki ölçülülük, her hususta haddini bilip sınırı aşmama, terbiye, nezâket, zarâfet: Sükûtu, bilmediğinden değil edebindendir / Gerçi söylemez ammâ neler bilir âşık (Hızırzâde Said Bey’den). Edep insanın zînetidir. Edep, insanı nefsinin hevâsına uymaktan korur, kurtarır; “İnsanın edebi altınından hayırlıdır” denilmiştir. Edepten mahrum bir insan, bir cemiyet için muzır mikroplardan daha tehlikeli bir mahlûktur (Ömer N. Bilmen)
2. Utanç, hayâ ve hicap duygusu: “Sende hiç edep yok mu?”
3. Edebiyat: Ve devlet-i İslâmiyye’den bir müddet mürûrunda ulûm-i Arabiyye ve eş’âra edep ıtlâk eylediler, bâis-i te’dib olduğu için (Kāmus Terc.). Edep hem terbiye hem edebiyat demektir. Şinâsî merhûmun, “Fenn-i edeb olduğu için edep ve sâhibi edîb tesmiye edilmiştir” fıkrası da bunu teyit eder (Tâhirü’l-Mevlevî).
4. tasavvuf. Dâima Hakk’ın huzûrunda olduğunu bilerek bu huzûrun gerektirdiği şekilde davranma, kâinatta Allah’ın birliğini görerek bütün yaratılmışlara karşı saygılı olma: Edebi eylesin Allah bize tevfik / Edebi olmayan âdem değil âdem (Ken’an Rifâî). Canlıya, cansıza ki zâten onlarca her şeyin canı vardır (…) insana, hayvana karşı sûfî dâima edebi koruyacaktır. Hâsılı tasavvuf ehli her hâlini dâima gören, bilen sâhibinin, Rabb’inin murâkabesi altındadır; bu yüzden de her hususta edebe riâyet etmesi şarttır. (Abdülbâki Gölpınarlı) .
* Edep çiçeği: Ortasında siyah bir benek bulunan beyaz bir kır çiçeği [Halk arasında, çiçeğin ortasındaki siyahlığın dünyâda edep ve terbiye azaldıkça küçülmekte olduğuna ve âhir zamanda edep hayâ ortadan kalkınca çiçekte hiç siyahlık kalmayacağına inanılır].
Edep dâhilinde: Terbiye ve ahlâk kurallarına uygun şekilde, edepli bir hal ile.
Edep erenlere: Biraz ayıp veya edep dışı bir söz kullanılacağı zaman “sözüm meclisten dışarı, hâşâ huzurdan” anlamında kullanılır: Bektâşîler’de “edep erenlere” tâbîri vardır, bu “hâşâ huzûrunuzdan, sözüm yabana” demektir. (Mâlik Aksel).
Edep erkân: Uyulması gereken usûl ve kurallar: Genç annesinden edep erkân, ev kadınlığı ve el hüneri almış, fakat asıl büyük annesi Zekiye Hanımefendi’nin mânevî mîrasçısı olmuştu (Sâmiha Ayverdi).
Edep etmek: Utanmak.
Edep yâhû: “Yaptığın, söylediğin edebe, terbiyeye uymuyor, kendine gel” anlamında edebe dâvet için söylenen uyarı sözü.
Edep yeri (mahalli): İnsan vücûdunda görünmesi haram ve ayıp sayılan ve örtülmesi gereken mahrem yeri, avret yeri, ut yeri.
Edebi edepsizden öğren: Edebe uygun davranmayan kimselerin hallerinden ibret al, edepsizliğin ne kadar kötü olduğunu gör de sen ona göre güzel davran.
Edebini bilmek: Haddini aşmamak, terbiyeli olmak: Edebini bildi, hiçbir oyun çıkarmadı (Kemal Tâhir’den).
Edebini bozmak: Terbiyesini bozmak, terbiyesizleşmek.
Edebini takınmak: Terbiyesizce davranmayı bırakıp edepsizlikten vazgeçmek, yola gelmek.
Edeb-i kelâm: edeb. Maksadı bayağı ve âdî sözler kullanmadan zarif ve güzel bir şekilde ifâde etme yolu: Hz. Peygamber’in mektebe gitmemiş, hocadan okumamış olduğunu anlatmak için Ziyâ Paşa’nın, “Bir mektebe oldu kim müdâvim / Allâh idi zâtına muallim” beytinde edeb-i kelâma riâyet olunmuştur (Tâhirü’ll-Mevlevî).
Edebü’l-bahs: mantık. Belli bir konu üzerinde konuşulurken tutulacak yol ve kurallar, münâzara ilmi.
* Edeb-âmuz birl. sıf. (Fars. āmūz “öğreten” ile) Edep öğreten, ders veren: “Edep-âmuz bir eser.”
* Edeben zf. (edeb’in tenvinli şekli) Edep gereği, edebe uyarak: “Edeben sustu.” “Edeben önce annesinin elini öptü.”