~ MENÜ ~
·­» Ana Sayfa «­·
İletişim & Reklam
Ziyaretçi defteri
HAC ŞİİRLERİ NUH ALTUNAY
Edeb Ya Hu !
Komik
.Namaz.
Cennet
İlahiler
Tv İzle
Kıssa
Mevlana
Mehmetçik
Yararlı Linkler
Osmanlı Mimarisi
Manzara Resimleri
Manzara Resimleri 2
Hızlı Okumaya Çalışın!
Mehter.......video izle...
Osmanlı Medeniyeti
Kültür ve Medeniyet Kavramları
Uydudan Görüntü
Bunları Biliyor Muydunuz?
Şiiristan
Tasavvuf
Türk Tarihi
Yunus Emre
Bilgi Yarışması
Abdest Nasıl Alınır
Kur'an'ı Kerim Dinle
Rüya Tabirleri Sözlüğü
Peygamberimizin Hayatı
Trafik Canlı Kameraları
İ.B.B. Uydudan Görüntü
İtibar mı Karekter mi?
Namaz nasıl kılınır?
Namaz'la ilgili hadisler
Namaz kılmayanın bahaneleri
Namaz kılıyor musun?
Niçin 5 Vakit namaz
Namaz Vakitleri
Hanımlar için yemek tarifleri
Hanımlar için pratik bilgiler
Eşlerin birbirlerine karşı görevleri
Komşuluk hakkı
Sesli ve Görüntülü programlar
Gusül Abdesti Nasıl Alınır
Çocuklar için çizgi film
Çocuklar için oyunlar
RAMAZAN VE ORUÇ HOŞ GELDİN YÂ ŞEH'Rİ RAMAZAN
 

Kültür ve Medeniyet Kavramları

KÜLTÜR VE MEDENİYET KAVRAMLARI

Kültür ve medeniyet kavramları daha önce Türkçe'de yokken Osmanlı Devleti'nin batılılaşma döneminde dilimize girmiştir. Ülkemizde ilk defa bu kavramları sosyolojik olarak ela alan ve tartışan düşünürümüz Ziya Gökalp'tır.
Kültür, dilimize iki kaynaktan gelmiştir: Fransızca'dan, Amerikanca'dan. Fransızca kültürün Türkçe karşılığı İrfân, Amerikanca kültürün karşılığı, Medeniyettir (Meriç,l986:15). Demek ki, Fransızca kültürden kastedilen daha çok sosyologların manevi kültür dedikleri kültürdür. Amerikanca ise kültürden anlaşılan maddi kültür yani Gökalp'in deyimiyle medeniyettir.
Ziya Gökalp (1976:25), kültürle medeniyetin ayrı ayrı kavramlar olduğunu kabul eder ve kültüre hars der. Ona göre hars, milli olduğu halde medeniyet beynelmileldir. Başlangıçta her kavmin harsı vardır. Hars yükseldikçe medeniyet doğmaya başlar(Gökalp,72:1).
Sosyolog ve antropologların yüzde doksanı "medeniyet" kelimesini kullanmazlar, "kültür" kelimesini tercih ederler. Kimine göre bu iki kavram eş anlamlıdır, kimine göre farklıdır(Meriç,1986:44).




Baltacıoğlu (1972:21,357)'nâ göre Tanzimat'tan beri kültürle medeniyeti, vicdanla aklı, Türklükle Avrupalılığı birbirine karıştırdık. Sosyoloji bilimi, ayrı cinsten gerçekleri birbirinden bıçakla kesilmiş gibi ayırması gerekir. Kültür ulusal, medeniyet milletlerarasıdır.
Prof. Erol Güngör(1986:(II), 1,35)'e göre, kültür ve medeniyet ayrımı, biz Türkler için, sadece sosyolojik bir kavram meselesi değildir; millet hayatına nasıl bir yön vereceğimiz konusundaki isteklerimize objektif ve ilmi destek bulma gayretleridir. Her toplumun kültürü, o toplumda yaşayan insanların çeşitli problemlere karşı denedikleri çözüm yollarından meydana gelmiştir. Çözüm tarzlarından bazıları zamanla sabit hale gelerek, toplumun bütününe mal olur ve toplumun kültürünü oluşturur.
Doç. Nurettin Topçu (1961:196)'ya göre, kültürle medeniyeti birbirine karıştırdığımız için Batı taklitçiliğine başladık. Medeniyet, insanlığın çalışarak ortaya koyduğu teknik eserlerin bütününden ibârettir. Kültür ise, bir toplumu kendi tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümlerinin bütünüdür. Bunlar ilim, sanat, ahlâk ve dine ait değerlerdir.
Batı tekniği bize asırlardan beri damla damla gelmektedir. Teknik; kültürden sızan bir usare, kültür ağacının yetiştirdiği bir meyvedir. Halbuki, bizim kendi kültürümüz tekniği yaratmadı. Onu emanet bohçalar içinde Batı'dan aldık, yaratmanın zevkini bile yaşayamadık (Topçu,1970: 1 5).
Prof Mehmet Kaplan (1983:40)'a göre Medeniyet ve kültürler, bir bütün teşkil ederler. Her medeniyet kendine has bir kültür ve sanat yaratır.
Muzaffer Ersöz (1963:4)'e göre, kültür ve medeniyet kavramlarının yeniden ele alınmaları şekil ve muhtevalarının yeniden düzenlenmesi şarttır. Ona göre, Türkiye Cumhuriyeti'nin bu kadar yıllık cumhuriyet olmasına rağmen, medeni bir kişilik elde edememiş olması ve çeşitli bocalamalar içinde bulunmasının sebebi, bu kavramların yeterli şekilde tanımlanmamış olmalarından ileri gelmektedir.
Muzaffer Ersöz (1963:13), kültür ve medeniyeti dinamik olarak şöyle tanımlar: Medeniyet bir âmil, kültür ise sonuçtur, eserdir. Medeniyet, kültür yaratan düzendir. Bir benzetme yapılacak olursa, medeniyet bir fabrika, kültür ise imâl edilen şeylerdir. Medeniyetin başlıca niteliği yaratıcılığı, kültürün ise yaratılmış olmasıdır.
Muzaffer Ersöz, Ziya Gökâlp'in "Garp medeniyetindenim" sözünü tenkit ederek şöyle der; Batı ve doğu medeniyetine bağlılık diye bir şey yoktur. Sâdece bir milletin hayat görüşüne göre inşâ ettiği sağlıklı ve zinde medeniyet vardır. Bunun inşâsında eski ve yeni bütün medeniyetlerle birlikte, batı medeniyetine kuvvet ve kudret bahşeden unsurlardan da faydalanmak gerekir. Bunun
İçin Gökalp gibi “Garp medeniyetindenim”, değil “Türk medeniyetindenim”, demek gerekir (a.g.e:15).

Muzaffer Ersöz, bu düşünceleriyle medeniyetin beynelmilel olduğu tezini reddederek, milli olduğu görüşünü benimser. Buna dayanarak da Gökalp’in “Garp medeniyetindenim”, görüşüne karşı çıkar. Çünkü gelişip olgunluğa erişmek isteyen bir medeniyet, gelip geçmiş ve yaşamakta olan bütün medeniyetlerden faydalanmalı ancak kendi orijinalliğini, yarattığı eserlerde göstermelidir. Batı medeniyetine katılmak yerine eskiden olduğu (Selçuklu ve Osmanlı) gibi medeniyetimizi yeniden yaratmak esas olmalıdır.

Bazı araştırmalar da kültürle medeniyeti eş anlamlı kabul etmektedirler. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

İbn Haldun’a göre tarihin, sosyolojinin ve antropolojinin konusu ümrandır. İslam, medeniyet ve kültürü tek kelime ile ifade etmiştir: Ümran(Meriç, 1986:42). Şu halde İslam düşüncesinde kültür ve medeniyet ayrımı yoktur. Bunun böyle olması doğaldır, çünkü evrensel bir din olan İslamiyet, kültür ve medeniyeti evrenselliğe göre tanımlayacaktır. Zaten evrenselliğe dayanan bütün dinler ve ideolojiler evrensel kavramlar kullanacaklardır.

Malinowski kültürü, toplumun yarattığı teknoloji ürünleri, tüketim maddeleri, kurumlarına şekil veren ilkeleri, fikirleri, zanaati, inançları ve gelenekleri olarak tanımlar (Kültür Bakanlığı,1983:89).

Kafesoğlu (1984:1)’na göre kültür, bir topluluğun dünya görüşünü kadrolayan manevi değerlerle, bu manevi güçlerin faal hayata yansımasından doğan teknolojinin oluşturduğu bir “bütün”dür.

Gökalp’in kültür ve medeniyet ayrımından hareketle bu iki kavram üzerinde kısaca ayrı ayrı duralım.

Kültür

Kültür; sosyal antropoloji, sosyal psikoloji, tarih, sosyoloji ve etnoloji gibi sosyal bilimlerin ortak olarak ele aldıkları bir konudur. Tabii ki, bu bilimlerin her biri kültürü, kendilerini ilgilendiren yönleriyle ele almaktadırlar.

Kültür, ilk Amerikan sosyologları tarafından çabucak benimsenmesine karşılık, Fransa’da böyle olmamıştır. Fransa’da sosyoloji, Durkheim’in kullandığı terminolojiye sadıktır. Sosyolojinin kurucuları (Comte, Durkheim, Marx, Weber, Tönnies) bu kelimeyi kullanmamışlardır. Ayrıca iki dünya savaşı arasında sosyoloji Fransa’da sönükleşmiştir. Kültür kavramı da işte bu sıralarda ortaya çıkmıştır. Onun için kültür; Fransa’da sosyoloji ve antropoloji lugatlarında yer almaz. Buna karşılık İngilizce lugatların hemen hepsinde kültürün sosyolojik ve antropolojik manası bulunur (Meriç,1986:42).

Birinci Dünya Savaşı’ndan önceki yıllarda Ziya Gökalp kültür sözünü kullanmak istemedi. Buna karşılık İrfan kelimesini de kullanmadı. Bunu niçin yaptı? Bilmiyoruz, kültürle aynı anlama gelen Arapça Hars’ı ele aldı ve bunu kullanmaya başladı. 1915’ten beri bu kelime kültürü karşılamaktadır. 1930’dan sonra bu kelime ile birlikte kültür kelimesi de kullanılmaya başlandı (Fındıkoğlu,1956:572).

Cemil Meriç (1986:9)’a göre kültür, kaypak bir kavramdır. Tahlil edemezsiniz, çünkü unsurları sonsuz. Tasvir edemezsiniz çünkü bir yerde durmaz. Manasını kelimelerle belirtmeye kalktınız mı, elinizde havayı tutmuş gibi olursunuz. Bakarsınız ki, her yerde hava var, ama avuçlarınız bomboş.

Kültürün tarımdan idmana, balıkçılıktan medeniyete kadar akla gelen ve gelmeyen düzinelerce manası vardır(a.g.E:9).

Latince bir kelime olan kültür, toprağı tarıma hazır hale getirmek anlamına gelir. Nitekim Cumhuriyet döneminde bir süre kültürü ifade etmek için ekin kelimesi kullanılmıştır. Fakat bu kelime yaygın kabul görmediği için daha sonra terkedilmiştir.
Kültür, insanı hayvandan ayıran, sadece insana has olan bir özelliktir. Kültür, insanlar tarafından paylaşılan ve gelecek kuşaklara intikal ettirilen bir semboller kültürü, o toplumun din anlayışını etkilediği gibi, din de kültürü etkilemektedir. Bunun için Türk'ün Müslümanlığı ile Arap ve Fars'ın Müslümanlık anlayışları da birbirinden farklıdır.



Yukarıda konu edildiği gibi, din her ne kadar kültürün temel unsurlarından sayılmasa da, kültürün şekillenmesini etkilediği gibi, kültür de toplumların, dini anlayış ve yorumlamalarını etkilemektedir.
Sosyal Psikolog Prof Erol Göngör, (1986:15), sosyolojinin maddi ve manevi kültür ayrımına bağlı kalarak kültürü şöyle tanımlar: "Kültür, bir inançlar, bilgiler, hisler ve heyecanlar bütünüdür. Yâni maddî değildir. Manevî olan kültür, uygulama halinde maddî formlara bürünür. Meselâ, dinî inançlar; câmi, namazdaki beden hareketleri dinî kıyafetler v.s. şeklinde görünür.
Yılmaz Öztuna (1977:6), ise kültürü, bir milletin hayatının maddî olmayan taraflarının toplamıdır, diye târif eder. Bir milletin sanatı, örf ve âdetlerinin, düşünce ve inançlarının, anlayış ve davranışlarının toplamı o milletin kültürüdür. Öztuna bu tanımı ile Gökâlp'in kültür ve medeniyet ayrımını kabul etmiş olmaktadır.
Hilmi Ziya Ülken(1948:7)'e göre kültür, milletin içinde bulunduğu medeniyet şartlarına göre yarattığı bütün dil, ilim, sanat, felsefe, örf ve âdetler ve bunların toplamıdır.
Sadi Irmak (1982:1)'a göre kültür, toplumların ortak eseridir. Halk ruhunun yaşattıklarının bilinçaltına yerleşmiş izlerinin toplamıdır. Irmak kültür sözüyle daha çok manevi kültürü anlamaktadır.
Büyük düşünürümüz Cemil Meriç kültürle ilgili şöyle düşünmektedir: "Batının kültürü var bizim ise irfanımız. İrfan, insanoğlunun has bahçesi, ayırmaz, birleştirir. Bu bahçede kinler susar, duvarlar yıkılır, anlaşmazlıklar sona erer. İrfan kendini tanımakla başlar. Kendini tanımak için ön yargıların köleliğinden kurtulmak gerekir. İrfan, nefis terbiyesi, olgunluğa açılan kapı, amelle taçlanan ilim. Kültür, irfana göre katı ve fakir. İrfan insanı insan yapan vasıfların bütünü, yani hem ilim, hem iman ve hem de edep. Batı kültürün vatanı, doğu irfanın. Ne batıyı tanıyoruz ne doğuyu en az tanıdığımız ise kendimiz. Eserlerimin kültür cildi tamamlandı bundan sonra irfanla uğraşmak istiyorum."(Meriç,1986:1 1 ).



Kültür, insan davranışlarını yönlendirir, kültür istikrarlıdır, fakat ayrıca dinamik olduğu için sürekli ve daimi bir değişim halindedir (Erdentuğ,1986:230).
Kültürün özü aynı kalmak şartıyla,başka kültürlerle ilişki kurma ve teknolojinin gelişmesi gibi sebeplerle muhtevası değişebilmektedir. Kültür değişmezse~ değişen koşullara göre toplumun ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelir.
Bütün bu açıklamalardan sonra diyebiliriz ki; sosyolojik anlamda bir toplumun kültürü, en başta o toplumun konuşma ve yazı dili, edebiyatı, sanatı, bilimi, felsefesi, örf ve adetleri, gelenekleri, töreleri, halk inançları, alışkanlıkları, ahlak ve hukuku, değerleri, sembolleri, ekonomik anlayışı, ayin ve törenleri, müzik, resim, oyun, heykel ve mimari tarzıdır.
Medeniyet
Medeniyet Arapça bir kelime olup Medine kelimesinden türetilmiştir. Şehirlilik, hayattan tam faydalanarak, iyi ve rahat yaşama demektir (Özön,l979:3).
Türkçe'de medeniyet karşılığı olarak uygarlık kelimesi de kullanılmaktadır. Muzaffer Ersöz (1963:4)'e göre uygarlık, medenilik anlamına gelir, medeniyet değil. Daha isabetli bir kelime bulununcaya kadar medeniyet kelimesi kullanılmalıdır.
Medeniyet kelimesinin Fransızca karşılığı "Civilisation"dur. Civilisation, lugat mânasıyla şehirleşmek, şehre uymak, şehirli gibi ince zarif olmak, özel mânada bütün insanlar için lâzım olan hayat şekli demektir (Gökberk,l959:3).
Fransa'da medeniyet kelimesi ilk defa Fransız İhtilali öncesi iktisatçıları tarafından kullanılmıştır. Akademi sözlüğüne 1835'te girebilmiştir. Eski Yunan bu kelimeye sahip değildi ve bu kelime Latince'ye çevrilmek istense zor durumda kalınabilir. Kelimelerin hayatı, düşüncelerin hayatından ayrılamaz. Eski Fransızlar belki daha medeni oldukları için bu kelimeye ihtiyaç duymamışlardı. Medeniyet, Avrupa'lı milletlerin XIX. Yüzyılda ulaştığı gelişme ve yetkinliği

herkesin gözünün önünde hatta akraba ve yakınlarının yanında bile açıkça yapmaktan çekinmezler. Cezaya çarpılmaktan kurtulmak ve korunmak üzere çeşitli hile ve aldatma çarelerini bulma hususunda gayet usta olurlar. Çirkin işler bunlar için bir adet ve karakter haline gelmiştir. Şehir, çirkin ve kötü ahlaklı aşağı adamlarla çalkalanır. Devletin terbiyesinde yetişenlerin çoğu, atalarından edep öğretilmemiş olanların hali dahi böyledir. Aynı çevrede ve bir arada yaşama bunların ahlakını da bozmuştur. İnsanlar ancak güzel ahlak ve fazilet sahibi olmaları ile birbirinden ayrılırlar. Bir kimsenin ahlakı çirkin ve pis nesnelerle kirlenirse, nesep temizliği ve atalarının iffet ve şerefleri ona fayda vermez (Kızılçelik,1994:67-68).
Eski insanlar mitolojiyi, çocukların eğitim sistemine koşmaya başladılar ve onu olgun yaşlara kadar uyguladılar. Şiir vasıtası ile de hayatın her aşamasını istedikleri şekilde disiplin altında tutacaklarına inandılar. Fakat şimdi aradan geçen uzun yıllardan sonra yazılı tarih ve şimdiki zaman felsefesi öne geçti. Felsefe bununla birlikte ancak küçük sayıda insanlara hitap eder, halbuki, şiir halka daha fazla yarar sağlar (Durant,1978:110).
Medeniyet küçük bir azınlığın ince emekleri ve lüksüdür. Oysa insanlığın esas kütleleri bir bin yıldan diğer bin seneye geçişlerinde hemen hemen hiçbir değişikliğe uğramazlar (Durant,1 16). Demek ki, medeniyeti yaratan az sayıda insandır, diğerleri bu nimetten sadece yararlanırlar.
Bir neslin mirasını yeniden kendisine mal edemediği toplumlarda medeniyet aniden ölür. Medeniyet hayatını eğitime borçludur (Durant,1978:141 ). Mevcut bilgi ve teknikler yeni nesillere aktarılmayıp her nesil her şeyi yeniden keşfedecek olsa o zaman hiçbir gelişme olmazdı. Şu halde kültür ve medeniyet bir birikimdir.
Herhangi bir medeniyet -günün birinde- yeryüzünden silinse bile, kurduğu binalar, yaptığı eşyalar vasıtasıyla onun bir zamanlar nasıl bir inanç, düşünce ve hareket sistemine sahip olduğunu anlayabiliriz (Ülken,l953:13). Bu demektir ki; bir toplumun maddi kültürünü inceleyerek onun manevi kültürü hakkında bir düşünceye sahip olabiliriz.
Medeniyetler, birbirinden alış-veriş yaparlar. Medeniyetlerin gücü de bu karışmadan ileri gelir. Saf kan medeniyet yoktur. Eğer olsaydı, bunlar akraba evliliklerinden doğan çocuklar gibi kafaca, bedence veya her-ikisince sakat olacaklardı (Timuçin, 1981:20).
Hiçbir medeniyet saf değildir. Hepsi birer sentezdir. Bugünkü Avrupa Medeniyeti Grek ve Latin medeniyetinin terkibidir (Safa,1 78:210).
Yunan ve Latin kültürü ile Hıristiyanlık felsefesi işlenerek, reform ve Rönesans gibi büyük uyanışlardan geçerek Bugünkü Batı uygarlığı doğmuştur (Kaplan,l973:9). Batı medeniyetinin esas unsurları; ilim, onun hayata uygulanmasından ibaret olan teknik, insan haklarını teminat altına alan hukuk ve hürriyettir (Turhan,80:76).
Katıldığımız veya katılmayı hedef edindiğimiz modern Batı medeniyeti eski Yunanla başlayan, asıl 15. yüzyıldan sonra gelişen hamleleri eski medeniyetlerden farklı yeni bir yükselme hattı çizmektedir (Ülken,1953:15).
Türkler iki defa medeniyet değiştirmişlerdir. 1X ve X. asırlarda kendi istekleriyle Müslüman olmuşlar ve İslâm medeniyetine damgasını vurarak zamanın en ileri ve yerleşik devletlerini kurmuşlardır. 18. asırdan itibaren de Türkler, yine kendi istekleriyle Batı Medeniyetine katılma çabası göstermişlerdir (Kuran,1973:22).
Osman Turan (Turan,l959:13)'a göre Türklerin İslam medeniyetine girişleri ile Avrupa medeniyetine giriş teşebbüsleri arasında benzerlik vardır. İslâm medeniyetine girerken din değiştirmişler fakat Batı medeniyetine girerken din değiştirmemişlerdir. Her ikisinde de ortak nokta milli kültürden uzaklaşmamızdır. İslâm medeniyetine Arap ve Farslar da girdiği halde, onlar milli kültürlerini korumuşlar, fakat biz terketmişiz. Batı medeniyetine girerken yine Japonlar ve Ruslar milli kültürlerini korurken biz bırakmışız
Özet olarak medeniyet veya maddi kültür, bir toplumunu eliyle ve beyniyle işleyerek geliştirdiği, her türlü maddi eşyalardır. Bunlardan akla gelebilenler; giyim ve ev eşyaları, binalar, fabrikalar, her türlü motorlu araçlar, yollar, limanlar, hava meydanları, tüneller, barajlar, silahlar, dinsel mekanlar vb. şeylerdir.

SONUÇ

Kültür, insanın yaptığı ve yarattığı şeylerdir. Kültürü, maddi ve manevi olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Maddi kültür; bir toplumun kullandığı kap-kacak, giyim eşyaları, her türlü alet, teknik araçlar, makineler ve fabrikalardır. Bu daha çok Ziya Gökalp' in medeniyet dediği şeydir.
Manevi kültür ise bir toplumun en başta dili, edebiyatı, sanatı, bilimi, felsefesi, halk inançları ve halk kültürü, örf ve adetleri, ahlak kuralları, normları, düğün şekilleri, yemek yeme şekilleri vb. Bu da Ziya Gökalp'in hars dediği şeylerdir. Bu iki kültür arasında da önemli ilişkiler mevcuttur.
Manevi kültürün en başta ve en önemli unsuru dildir. Çünkü dil öteki kültür unsurlarının hepsini içerir ve aynı zamanda bunların gerek yeni nesillere ve gerekse çağımızdan yüzyıllarca sonrasına dille aktarılabilir. Ayrıca dilini kaybeden bir toplum kendisini kaybeder. Kültür emperyalizminin üzerinde durduğu en önemli kültür unsuru dildir. Dil bozulduğu, zaman Konfüçyüs'ün deyimiyle töre de hukuk da düzen de her şey bozulur.
Bilindiği gibi Kültür ve medeniyet kavramları bize batıdan ithal edilmesine rağmen ülkemizdeki kültür sorunlarını çözememiştir. Asıl sorun belki de irfanımızdan uzaklaşmış olmamızdadır. İrfan gerçek anlamda insan olmaktır. Bu insanın özelliği, Mevlana, Yunus ve Hacı Bektaş Veli gibi olgun insandır. Bu insan alandan çok veren, kendisinden çok toplumunu düşünen ve gerektiğinde toplumu için kendisini feda edebilen, maddi çıkardan çok ülkesini düşünen, kendisine kötülük yapan insana bile iyilikle karşılık verip onu sevebilen insan tipi olsa gerektir.
İnsan ilişkilerini gözden geçirdiğimizde irfanlı insana her zamankinden daha çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyoruz. Çünkü toplumsal pek çok sorunun çözülmesinde, insanların birbirlerini sevmeleri yeterli olabilir. Bunun gibi öğrencilerin başarılı olmaları da büyük ölçüde dersleri ve öğretmenleri sevmelerine bağlıdır. Ülkemiz irfanlı insanlar sayesinde sevgi ile kazanılmış ve bugüne kadar sevgi ile korunmuştur. 
Doç.Dr. İbrahim Arslanoğlu
G.Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi


Bugün 99 ziyaretçikişi burdaydı!
 
ŞAHİN ERDOĞDU


¨DUYURU PANOMUZ¨




----------


SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ


----------

Sitemiz Hakkında Tüm Öneri Ve Şikeyetlerinizi Ziyaretçi Defterine Yazarak Bize iletebilirsiniz...! Görüşleriniz Bizim İçin Değerlidir...

İlginizden dolayı teşekkür ederim  
----------
 

Şahin ERDOĞDU

www.sahinerdogdu.tr.gg

 
 
 
 

manşetler

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol