~ MENÜ ~
·­» Ana Sayfa «­·
İletişim & Reklam
Ziyaretçi defteri
HAC ŞİİRLERİ NUH ALTUNAY
Edeb Ya Hu !
Komik
.Namaz.
Cennet
İlahiler
Tv İzle
Kıssa
Mevlana
Mehmetçik
Yararlı Linkler
Osmanlı Mimarisi
Manzara Resimleri
Manzara Resimleri 2
Hızlı Okumaya Çalışın!
Mehter.......video izle...
Osmanlı Medeniyeti
Kültür ve Medeniyet Kavramları
Uydudan Görüntü
Bunları Biliyor Muydunuz?
Şiiristan
Tasavvuf
Türk Tarihi
Yunus Emre
Bilgi Yarışması
Abdest Nasıl Alınır
Kur'an'ı Kerim Dinle
Rüya Tabirleri Sözlüğü
Peygamberimizin Hayatı
Trafik Canlı Kameraları
İ.B.B. Uydudan Görüntü
İtibar mı Karekter mi?
Namaz nasıl kılınır?
Namaz'la ilgili hadisler
Namaz kılmayanın bahaneleri
Namaz kılıyor musun?
Niçin 5 Vakit namaz
Namaz Vakitleri
Hanımlar için yemek tarifleri
Hanımlar için pratik bilgiler
Eşlerin birbirlerine karşı görevleri
Komşuluk hakkı
Sesli ve Görüntülü programlar
Gusül Abdesti Nasıl Alınır
Çocuklar için çizgi film
Çocuklar için oyunlar
RAMAZAN VE ORUÇ HOŞ GELDİN YÂ ŞEH'Rİ RAMAZAN
 

Osmanlı Medeniyeti

Bir sınır beyliğiyken İslam dünyasının en güçlü devletine dönüştü Osmanlı İmparatorluğu. XVII. yüzyılda Avrupa’dan yana dönen dengeyle birlikte 1920’lere dek süren Batı bağımlılığı başladı. Kuşku yok ki bu serüvenin en görkemli dönemi 1300 ve 1600 yılları arasındaki Klâsik Çağ oldu. Özellikle XVII. yüzyılda dünyanın tek bir süper gücü vardı: Osmanlı İmparatorluğu

 


                                 OSMANLI MEDENİYETİ

Osmanlı'yı anlamamızı sağlayacak birkaç hususu aktardık. 



 Uyanık

İstanbul’da kenar semtlerden birinde oturan yaşlı bir kadın, padişahın huzuruna çıkmak istediğini saraydaki görevlilere bildirmiş. Bunun üzerine sultanın karşısına çıkarılmıştı. Yaşlı kadın :

Evinin soyulduğunu ve bu olaydan padişahın sorumlu olduğunu söyleyerek, şikayette bulunur. Bunun üzerine hiddetlenen Kanuni:

 -Bana bak kadın, sen niçin bu kadar derin uyku uyudun da evinin soyulduğunu duymadın? deyince, yaşlı kadın :

Padişahım! Kusura bakma, biz seni uyanık bilirdik, onun için evimizde rahat uyuyorduk der. Bu cevap üzerine Kanuni utanarak :

-Haklısınız diyerek, kadının çalınan mallarının bedelini kendi malından öder.

 



Sadaka Taşları

Toplumsal yardımlaşma ruhunu iyi kavrayan atalarımız, yaptıkları hayırın içine riya ve kibirlenme girer iyilik yapılan kimseler de kendilerini ezik hissederler günahta gizlidir, sevap da anlayışından yola çıkarak hassas davranmışlardır.

Yardımlaşmayı, yardım alanın eziklik hissetmemesi için belirli yerlerde sadaka taşları dikerek yapmışlardır bazen.

kalanını kendisi gibi ihtiyacı olanları düşünme terbiyesi icabı geri kor ve meçhul sadakacıya içinin memnunluğunu kalbinden ulaştırır ve dönermiş. Düşünüyorum: Biz ne necip ne yüksek duygulu bir milletmişiz?"

Sadaka, bir kimseye göstermiş olduğunuz tebessümden tutunda farz olan yardımlara kadar tüm maddi ve manevi şeyleri ihtiyaç sahipleri ile paylaşmanın adıdır.

Prof. Dr. Süheyl Ünver yılarca önce yazdığı bu konuyla ilgili bir makalede "Derdini kimseye açamayan fakir ihtiyacı olunca sadaka taşına konulan parayı alır,

Sadaka taşları Türk milletinin bir sevgi, bir asalet ve fazilet taşıdır. Osmanlı bir insana saygı medeniyeti kurmuştu, paylaşmayı çeşitli kurumlarla yaygın hale getirmişti. Külliyeler, imaretler, hanlar, hamamlar, şifahaneler, ve sadaka taşları hep insan içindi, komşusu aç olan tok yatmazdı, bu yetmezmiş gibi hayvanlara da bir sevgi vardı, sokak hayvanlarına barınak, kuş evleri, sulaklar, yalaklar, çeşmeler hayvanların da su içebilmesi için yerler yapılırdı.

Onur ve vakarından dolayı fakirliğini gizleyenler ihtiyaçlarını kimseye açamayanlar için ince ve farklı yardım yolları bulmuşlardır. Onlara muhtaç olmanın ezikliğini yaşatmama ,gönüllerini kırmamak için gayet zarif yardım şekilleri geliştirmişlerdir, böylece alan utanmaktan, verende gurur ve riyadan korunmuştur İşte bu takdire layık yardımlaşmadan biri SADAKA TAŞLARI dır..

Prof..Dr Hasan Özönder ise özetle "Türk Mahallelerinde Sadaka Taşlarının Önemi" adlı makalesinde : " Türk milleti İslam dinini özümleyişi ile ulaştığı sentezle insanı saygı ve sevgi odağı haline getirmiştir. Bunun en güzel örneklerinden biri fakir ve muhtaçların haleti ruhiyelerine verilen değer idi.

 

 

Sadaka Taşları farklı boylarda olmakla beraber genellikle beyaz renkli taştan silindir ve dört köşe şeklinde, bir kısmı ise havuz, kovuk, ve yatay bazen de oyuklar şeklinde olurdu. Gelenler elini sokar bırakır, alanlar elini sokar alırdı. Silindir ve dört köşe taşlar toprağa dikine gömülürdü, 60-90-140 ve 2 metre boylarında olanları vardı, tepeleri dikdörtgen veya taşına göre yuvarlak 10-15 cm. derinlikte oyuktu yardımlar bu oyuğa konulurdu. Yüksek taşların önünde uzanabilmek için basamak taşları vardı. 17nci yüzyılda bir Fransız seyyah bu taşların başına bir hafta kimsenin bırakılan yardımları almak için uğramadığını yazmıştır.

Bulunduğu yerler, görülen lüzum ve ihtiyaca göre değişik yerlere yapılmışlardır, genelde gözden ve kalabalıktan uzak tenha yerlere konulan bu taşlar, cami avlularında türbelerin köşelerinde, mezarlıklarda olurdu. Bir semtin fakirleri için konulmuş bağışlara diğer bir semtin fakirleri dokunmazlardı, ayrıca ihtiyaç sahiplerinin, taşta birikenlerden sadece ihtiyacı olan şeyleri almaları diğerlerini başka ihtiyaç sahiplerine bırakmaları takdire değerdi. Bu taşlara genelde madeni paralar bırakılırdı, paranın dışında giyim eşyası ve yiyecek de konurdu Yardımlar daha çok geceleri bırakılır ve sabaha karşı alınırdı.

 Sadaka taşları bugün bir kenarda unutulmuşlardır, yıllar içerisinde kullanılmadığı için özelliklerini kaybetmişlerdir, neye yaradıkları çoğu kişi tarafından bilinmemektedir, çoğu yol genişletmeleri meydan açılması park ve bahçe yapılması, kaldırım çalışmaları sonucu yerlerinden kaldırılmış ve kaybolup gitmişlerdir. Çok azı günümüze ulaşmıştır.
Sadaka taşları Türk milletinin sevgi ve asalet taşları olarak hikayesi günümüze kadar gelmiştir.. 
Bu mezarlık bugün normal mezarlar tarafından istila edilmiş cellat mezarları ve sadaka taşları kaybolup gitmiştir, bunları üç saatlik bir araştırma sonucu zorla bulabildim.Y.Karaduman 
 

Muhtaç olduğu kadarını alan kanaatkâr fakirler

Sadaka Taşları'na yardımlar iki türlü yapılıyordu:
1. Nakdî: Para yardımı özellikle uçup kaybolmaması için de kağıt para (kayme) yerine madent paralar bırakılarak gerçekleşirdi.
2. Aynî: Giyim, kuşam eşyaları ve çeşitli besinler bırakılırdı.
        Yaşlıların anlattıklarına göre buradaki enteresanlık, fakir ve muhtaçların taşta birikenlerden sadece ihtiyacı olan şeyleri ve muhtaç olduğu miktar kadarını alarak, diğerlerini başkalarına bırakmaya özen göstermeleridir. Bu kanaat ve diğer-gamlık her türlü takdire layıktır. Burada dikkati çeken bir nokta da, bir semtin fakirlerinin başka bir semtin Sadaka Taşı'na; başka semtin fakirlerinin ise bu semtinkine gelip, ihtiyaçlarını karşılayabilmeleridir.

 

 

 

 Diş Kirası

 Diş kirası, eve gelen misafiri iyi bir şekilde ağırlamak ve misafirin memnun ayrılmasını sağlamanın küçük bir göstergesi olarak gelenekselleşmiş bir uygulamadan ibaretti. Osmanlı döneminde köşk veya konaklarda iftar daveti verilirdi. Bunun yanında halk içinde sofralar hazırlanır, çat kapı gelen Allah misafiri içeriye alınırdı. İftarın verildiği köşk ve konak evler, ziyafet evi halini alırdı. Misafirler iftarını edip teravihe gitmek üzereyken, hane sahibi tarafından kadife keseler içerisinde gümüş tabaklar, kehribar tesbihler, oltu taşlı ağızlıklar, gümüş yüzükler diş kirası olarak hediye edilirdi. Zaman zaman hane sahibinin zenginliği ve cömertliğine bağlı olarak, gümüş akçe veya altın paralar bir kadife kese içerisinde diş kirası olarak verilirdi. Diş kirası misafirin evi onurlandırdığı düşüncesinden hareketle doğmuş bir uygulamadır.

 

Fatih ve Yüce Gönüllü Esnaf

Fatih Sultan Mehmet birçok padişahın yaptığı gibi kılık kıyafetini değiştirir ve çarşı, Pazar ve sokakları dolaşarak halkın derlerini, sorunlarını anlamaya çalışırmış. Yine bir gün kıyafetini değiştirerek çarşıya çıkmış. Bir esnaftan bir yiyecek satın almış. Diğer bir yiyeceği satın almak için istemiş ki esnaf:

-Allah’a şükür ağam, ben siftahımı etti. Yanımdaki komşun henüz bir şey satıp siftah yapamadı. O yiyeceği de komşumdan alsanız…

Fatih bu yüce gönüllü esnafın tavrından ziyadesi ile memnun olur ve bu ahlakın bir milleti yüceltebileceğini belirterek, bu ahlakı bozmaya çalışanlara lanet eder.

 Mimar Sinan

Mimar Sinan´in Selimiye Camii´nin kubbesini o genişliğe oturtmak için 13 bilinmeyenli bir denklemi matematiğin bilinen 4 ana işleminden farklı besinci bir işlem bularak çözdüğü söylenir. Ayrıca minarelerin şerefelerine çıkanların yolda birbirlerini görmemeleri ise büyük bir dehanın ürünüdür.
Almanlar ayni sistemi meclislerinin önündeki dev kürede kullanmışlar.
Mimar Sinan bu sistemi 2 metre çapındaki minarelere yüzyıllar önce monte edebilecek bir dehadır.
Almanların dehası ise, o çirkin metal yığınına Selimiye´den fazla turist çekebilmelerindedir.

 

                                       

Bir gün Selimiye Camii´ne girenler, kubbenin altında bir Japon´un ayaklarını kıbleye doğru uzatmış sırtüstü yattığını görmüşler Tabii hemen Japon´u, "Burası kutsal bir yer. Bu şekilde yatmak bizim inançlarımıza göre saygısızlıktır. Lutfen oturun veya ayakta durun" diyerek uyarmışlar. Ancak, Japon trans vaziyetteymiş, gozlerini kubbeden ayırmadan söyle sayıklıyormuş:
Bu imkânsız. Ben yılların mühendisiyim. Bu kubbe var olamaz.
Bu fizik ve matematik kurallarına aykırı. Bu imkansız, orada hiçbir şey yok,orada hiçbir şey yok..."


Bugün 74 ziyaretçikişi burdaydı!
 
ŞAHİN ERDOĞDU


¨DUYURU PANOMUZ¨




----------


SİTEMİZE HOŞGELDİNİZ


----------

Sitemiz Hakkında Tüm Öneri Ve Şikeyetlerinizi Ziyaretçi Defterine Yazarak Bize iletebilirsiniz...! Görüşleriniz Bizim İçin Değerlidir...

İlginizden dolayı teşekkür ederim  
----------
 

Şahin ERDOĞDU

www.sahinerdogdu.tr.gg

 
 
 
 

manşetler

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol